Corona Günlerinde Ekonomi
Salgın kol geziyor… Çaresizlik kapıda.. İnsanlık evlerde. Gözler TV’de; akşam haberlerinde açıklanacak ölü, yeni vak’a ve iyileşen sayılarında. Bir yandan beklenen normalleşme eğilimleri.. Ama gelmiyor.
Ekonomi iyiden yavaşladı ama hayat devam ediyor. Ödemeler, yükümlülükler, kiralar, taksitler… Firmalar için nakitte olanlar ya da yükümlülükleri sınırlı olanlar için her şey bir dereceye kadar da.. Yeni başlayanlar için, kredi ile döndürenler için hiç de kolay değil. Gelecek döneme yönelik borç ödeme taksitleri olanlar… Ödeme yükümlüğü devam edenler için sorun büyük.
Hem üretim maliyetleri, hem cari giderleri, hem personel ödemeleri olanlar için sınırlı üretim ile malını satıp, parasını tahsil etmesi kolay değil. Sattığı ülke ile olan sözleşme ve taahhütlerinin yerine gelmesi, ya da siparişini geçtiği malların yolunu gözlemek başka bir handikap… Firmaların, malını gönderdiği ülkeden parasını bile alabileceği şüpheli durumda.
Vatandaş ise üç parça: Ücretli kesim, maaşını alanlar, ücretsiz izine çıkarılanlar. İşsiz kesim henüz sesini duyuramadı. Hak, hukuk kadar bu kişilerin günlük rutin hayatlarını sürdürebilmeleri önceliklenmiş durumda. Bu defa devlet kaynakları kadar sivil toplum da özendirilmeli. İyilik dernekleri kurumsal dayanışmalar, dernekler vakıflar inisiyatif almalı.
Ülkelerin başlıca karar birimlerinden olan bireylerin, ailelerin ve işletmelerin doğru tepkiler vererek krizi en az hasarla atlatmasını sağlamak ve doğru yönlendirmek; daha büyük ve etkili karar birimi olan “devletin” esas ve temel görevidir. Ama bireysel yardım komşuyu kollama ve ihtiyaç sahipleriyle dayanışma bu zamanda daha önem arz ediyor.
Bugün bulup bugün kazananlar ve bugünkü kazancını bugün tüketenler de önemli bir kesim. Bu yüzden takipte kalmak, yardımcı olmak, ihtiyacını görmek de hiç azımsanmayacak bir durum. Halk bunu elbette tek başına çözemez. Ama devletin teşviki örgütlenmeleri desteklemesi bu bakımdan önemlidir. Çünkü bireyler bu konuda yalnızdır… Tek başlarına çözemezler…
Firmalar yoğun bakım talep ediyor, çalışanlar yoğun bakıp talep ediyor.. bir de günübirlik yaşayanlar var ki onlar da korunması ve kollanması gereken kesimlerden…
Başta ihracatçı firmalar olmak üzere, özellikle AB ülkeleri ile yapılan dış ticaretin yarıdan fazlasını yöneten firmalar tehdit altındadır. Firmalar tehdit altındaysa çalışanlar da tehdit altındadır. Bunun arkası işsizliktir… Yönetilemeyen kontrol edilemeyen işsizler ordusu.
Kısa çalışma ödeneği şartları 600 günden 450 güne; 120 günlük sınır da 60 güne çekilmesi isabetli olmuştur. İşsizlik, aile hayatı ve aile birlikteliği için de tehdit olur. Türkiye, devleti ile milleti ile buna fırsat vermemelidir. Sosyal patlamalar hayatı zindan eder. Aileler dağılır. Başka sorunlar kapıyı çalar. Bunun sosyolojisi ve psikolojisi dikkate alınmalıdır.
Devlet herşeyi kontrol altında yürütürken zaman ilerledikçe kaynak yönetimi de sorun olmaya başlayabilir. Devletin kaynakları bu krizlerin üstesinden gelmeye müsaittir. Yeter ki panik yayılmasın.
ABD’de kriz dönemlerinde yağmaya karşı halk, silah marketlere gidip bireysel silahlanırken… Marketler alışveriş yerlerinde adeta yağmalanırcasına alışveriş yapılırken; Türkiye’de “makarna için bile yeterli miktarın olduğunun açıklanması” önemli olmuştur. Yoksa makarna stokları dahi raflarda kalmayacaktı.
Panik krizi derinleştirir. Güven ile bu krizler aşılır. Kriz yönetimi konusunda Bakanlık hergün ölüm sayılarını “şeffaflık” adına açıklıyor olsa bile bu haberler de başka bir sinir – stres konusu olmaktadır. vazgeçmelidir. Halkın kurallara uyumu konusunda telkinler devam etmelidir. Zaman uzadıkça sorunun çözümü güçleşir. Toplum da gereken hassasiyeti göstermelidir.